“Kendini kaybeden bir insan, bütün bir dünyayı kazansa bile ne olur? Ben önce kendimi fethetmeyi deniyorum, dünyayı kaybetsem de umurumda değil.” Yukarıdaki sözler akış teorisinin mimarı, bilim insanı Mihaly Csikszentmihaly’e ait. Günümüzde, yaşadığımız dünyanın hiç olmadığı kadar karmaşık ve kafa karıştırıcı hâlini deneyimliyoruz. Dünyanın bu karmaşıklığının içinde zihinlerimiz hiç olmadığı kadar bulanık. Tam bir işe odaklanmışken kendinizi Instagram’ın Keşfet bölümünde gezinirken bulmuş olmanız çok muhtemel ya da telefon bildirimleriyle odaklandığınız işi yarım bırakmış olabilirsiniz. Tüm bu konuştuklarımız odaklanma becerimizin dış faktörlerle nasıl yavaş yavaş elimizden alındığını gösteriyor. Peki neden dikkatimizin çalındığını iddia ediyoruz? Aslında bu ibare, yazar Johann Hari tarafından ortaya atılıyor. Hari’nin savunduğu şey şu: Geçmiş dönemlerde de insanlar zaman zaman dikkat dağınıklığı yaşadı ve bununla mücadele etmeye çalıştı. En önemlisi de yaş alan insanın zihninde zamanla bozulmalar meydana gelmesi. 1000 yıl önce de dikkat dağınıklığı, odaklanma problemi vardı, şu anda da var. Fakat artık içinde bulunduğumuz dönem itibariyle, çatlakları geçmişten günümüze oluşmuş bir “dikkat krizi” yaşıyoruz ve belli ki bu krizle mücadele etme yeteneğimiz de çok düşük. Hari, zihinlerimizi geri kazanabilmek için bir “dikkat hareketi”ne ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Peki bu “bilişsel yıkım felaketinin” ortasında ne yapmalıyız? Dikkatimizi nasıl tekrar kazanabiliriz? Bu soruları cevaplamadan önce, dikkat sorununu bir dikkat krizine dönüştüren şey nedir bu soruya odaklanmamız gerekiyor. Dikkat Becerimizi Nasıl Kaybettik? Odaklanma becerimizi gittikçe kaybediyor olmamızın en önemli sebebi modern dünyanın bize sunduğu seçeneklerin çok fazla olması.Fakat şunu iyi bilmemiz gerekir ki odaklanma, verimli bir hayatın temel anahtarıdır. Eğer hedeflerimize, yaptığımız önemli işlere odaklanamıyorsak verimli bir hayat yaşayamayız. Temelde sorun şu: Bize sunulan seçenekler arasından bir karara varıp nereden başlayacağımıza, hayatımızda neyi önceliklendireceğimize karar veremiyoruz. Aslında pek çoğumuzun odaklanmakla ilgili büyük problemleri yok; asıl sorun karar veremiyor oluşumuz. Odaklanmak bir anlamda bu onlarca seçeneğin arasından sadece bir seçeneğe “evet!” demektir. Diğer bütün seçeneklere “hayır” demeyi göze alarak tabii. İlk olarak neye odaklanmamız gerek, hayattan ne istiyoruz, bunu oturup düşünmemiz lazım. Bizim için önemli olan o şeye karar verdikten sonra, hedefe doğru odaklanmak için hazırız demektir. Fakat şöyle bir mit var. Üretkenliği, verimliliği multitasking ile, yani aynı anda yaptığımız birçok işle ölçüyoruz. Kendimizi birden fazla işi aynı anda yapmaya zorluyoruz çünkü yaşadığımız dünyada hayat çok hızlı akıyor, rakiplerimiz çok çetin ve tek bir işi gündeme almak böyle bir atmosferde diğerlerinden bir adım geride kaldığımızı gösteriyor. Öncelikle bu düşüncelerden arınmamız gerekiyor. Bilimsel araştırmalara göre bir işe odaklandığınız esnada dikkatiniz dış bir etken tarafından dağılırsa, o işe zihnen tekrar odaklanmanız zaman alıyor. Aslında bu çok övülen “multitasking” yolu, odaklanmayı engelleyen verimsiz bir yöntem. İkinci olarak sonuçlara değil, sürece odaklanmak en önemli gelişim alanlarımızdan biri olmalı. Kendimize bir hedef koyduğumuzda her zaman sonucunda ne olacağını düşünürüz değil mi? Mesela bir iş kurmak istiyorsak, hayalimizdeki işletmeyi kurduğumuzu ve işlerin tıkırında olduğunu hayal ederiz. Fakat o işi kurana kadar, işletmeyi büyütene kadarki süreçle pek ilgilenmeyiz. Belirleyici rol oynayan şey de aslında bu süreçtir. “İşini aşkla yapmak” diye bir söz vardır; o hedefe sevgiyle, özveriyle odaklanmalıyız. Tabii ki bu yolda, sıkıntılar çekebiliriz, bunalabiliriz; fakat asıl mesele de budur. Başarıyı, başarısızlığı kabullenerek sadece o ânı yaşamak. Ne kadar bir hedefe odaklansanız da, odağınız bir noktada muhakkak kayacaktır. Konsantrasyonunuz sizi bir yerde terk edecektir. Peki bu nokta ne yapmalıyız? Hedeflerimize ulaşıp ulaşmadığımızı ölçmemiz gerekiyor. Örneğin, Instagram hesabınızı büyütmek istiyorsunuz, sadece tek kanala odaklandınız, teknik bilgilere de sahipsiniz. Kaç takipçi kazandınız, gönderileriniz kaç kişiye ulaşıyor? Bu işte ne kadar yol kat ettiniz? gibi sonuçları ölçerek hem hatalarımızdan ders çıkarabiliriz hem de doğru yolda olduğumuzdan emin oluruz. Günümüzde pek çok uyaranla karşı karşıya kalıyoruz ve odağımızı bir yere kanalize etmekte zorluk çekiyoruz. Hatta bazen düşünceler beynimizin içinde o kadar çok iç içe geçiyor ki problemlerimiz gittikçe büyüyor ve zihnimiz adeta bulanık bir suya dönüşüyor. Zihnimizin içindeki düşünceler netlikten uzaklaşıyor ve odaklanma becerimizi gittikçe kaybediyoruz. Eğer bu farkındalığa sahip olursak ve dikkat gücümüzü tekrar kazanmaya çalışıp sonunda başarılı olursak, insanlık olarak hayatın göremediğimiz güzelliklerini tekrar görebileceğimize inanıyorum. Kendimize dönmemiz gerektiğini, bulanık zihinlerimizle yaşarken, unutuyoruz. İçimizdeki hayat enerjisini günden güne kaybediyoruz. Odaklanma yeteneğimizi yeniden kazanmaya yönelik farkındalık ve pratiklerle hayat enerjimizi de yeniden kazanabilmemiz mümkün. Kaynaklar: · Stolen Focus: Johann Hari explains how your attention has been stolen - Vox · https://jamesclear.com/focus